ANASAYFA
- Hakkımızda - Belgelerimiz - İş Ortaklarımız - İnsan Kaynakları
- Programlar - Hac Nedir? - Hac Nasıl Yapılır? - Hac Rehberi
- Programlar - Oteller - Ziyaret Yerleri - Umre Nedir - Umre Nasıl Yapılır? - Vize İçin Gerekli Evraklar
HELAL OTEL KÜLTÜR TURLARI İLETİŞİM
MekkeMedineKudüs

Kudüs Hakkında Ön Bilgi

Kudüs, surlarla çevrili eski şehirden ve sur dışında yer alan bitişik mahallelerden oluşmaktadır. Surlar 12 metre yüksekliğinde, 4 kilometre uzunluğundadır. Sur içinde yaşayanların büyük çoğunluğu Müslüman, bir kısmı Yahudi, küçük bir kısmı da Hıristiyan'dır. Sokaklar dar ve dolambaçlıdır. Evler hep beyaz taştan inşa edilmiş, beton yapılar buraya girememiştir. Müslümanlar, bu kutsal şehre ”Kudüs” veya ”Beytül Makdis” derler. İbraniler şimdi ” Jaruselam” ”Daru-s Selam”diyorlar ” Barış Şehri” anlamında. Beş bin yıldır insanların yaşadığı Kudüs, her kenarı yaklaşık bir kilometre uzunluğunda surlarla çevrili bir dikdörtgen biçiminde. Şehrin en göze çarpan yapısı Kanuni Sultan Süleyman'ın 1538-40 yılları arasında Haçlılar dönemine ait sur kalıntılarını üstüne yaptırdığı eski Kudüs surlarıdır. Kudüs'e ilk yerleşenler, Arapların ilk ataları olan Amalika kavmidir. Kudüs, Kenanilerin bir kolu olan Yebusilerce kuruldu. Bölge o zamanlar ”Kenan Diyarı” olarak bilinirdi. Hz. İbrahim, milattan önce 2000 yılında Kudüs'e uğradı. İsrailoğulları Firavun'un zulmünden kurtularak Hz. Musa'nın önderliğinde ”Arz-ı Mevud” denilen Vadedilmiş Topraklara doğru büyük bir göç başlattılar. Milattan önce 11. yüzyılın sonlarında ilk devleti kurdular. İlk kral ve komutan Kuran diliyle Talut oldu. Talut'tan sonra İsrailoğullarının başına Hz. Davut geçti. Hz. Davut, Kudüs'ü de alarak devletin başkenti yaptı. Hz. Davut, Mescidi Aksa'nın ilk temelini attı. Yerine geçen oğlu Hz. Süleyman, Mescidi Aksa'nın inşaatını tamamladı. Kudüs tarih boyunca; Babillilerin, Pers İmparatorluğunun, Büyük İskender'in, Romalıların, Sasanilerin, Bizanslıların hakimiyeti altında yaşadı. Kudüs, 624 tarihine kadar Müslümanların kıblesi olarak kalmıştır. 620′de Peygamberimizin(s) Mirac'a çıkmasıyla Mescidi Aksa ve dolayısıyla Kudüs, İslam tarihinde önemli bir yer oldu. Peygamberimizden(S) sonra Hz. Ebubekir, Amr b. As'ı, sonra da Halid b. Velid'i Filistin'in fethi için görevlendirdi. Hz. Ömer zamanında Müslümanlar Kudüs'ü kuşattı ve barış yolu ile şehir fethedilmiş oldu. Hz. Ömer, sahabilerin ileri gelenlerinden Muaz b. Cebel ve Ubade b. Samit'i halka, İslamiyeti öğretmeleri için Kudüs'e tayin etti. Ubade, Kudüs'ün ilk kadısı oldu. Emevi Halifelerinden Abdülmelik b. Mervan, Peygamberimizin(s) Mirac'a çıkarken üzerine bastığı Sahra'nın (büyük kaya parçası) üzerine tek kubbeden meydana gelen Kubbetu-s Sahra'yı yaptırdı. Kudüs'ü Haçlıların ele geçirmesinden sonra Suriye'de hakim olan Selahaddin-i Eyyubi, Hittin savaşında Hıristiyanları mağlup ederek Kudüs'ü tekrar Müslümanların hakimiyetine geçirdi. 1917′de Kudüs, Fransız- İngiliz kuvvetleri tarafından işgal edildi ve daha sonra İngilizlerin himayesi altında Filistin'in başşehri oldu. Doğu Avrupa ülkelerinden göçlerle gelen Yahudiler yüzünden şehrin nüfus yapısı Müslümanların aleyhine değişti. Kudüs, 1947′de BM Kurulu tarafından uluslararası statüye kavuşturuldu. Bu karara Yahudiler sevinirken Müslümanlar karşı çıktı ve bu yüzden şiddetli çarpışmalar meydana geldi. 14 Mayıs 1948′de İngilizler koruma rejimine son verdi. Aynı gün ilan edilen İsrail Devleti, yeni Kudüs'ü kapsarken; Mavera-i Ürdün ve Filistin'in geri kalan bölümlerini eski Kudüs ile birlikte 28 Mayıs 1948′de işgal etti. 1967 ” Altı Gün Savaşları” sonucunda Kudüs'ün Ürdün kesimi ise İsrail tarafından işgal edildi. Bu fiili ilhak, İsrail Parlamentosunun 30 Temmuz 1980 ‘de ” Birleşik Kudüs'ü İsrail'in ebedi başkenti” ilan eden bir temel yasayı benimsemesiyle onaylandı.

 

Mescid-i Aksa

Mescidi Aksa, dünya üzerinde insan eli ile inşa edilen ikinci mescittir. İlk mescidin, Mescidi Haram olduğu zaten ayetle sabittir. Mescidi Aksa'nın, ikinci mescit oluşunu Peygamberimiz(s) bildirmektedir. Ebu Zer el-Gıfari sorar” Ya Rasulallah! Yeryüzünde ilk mescit hangisidir?” Peygamberimiz(s) ”Yeryüzünde ilk mescit Mescidi Haram, ikincisi ise Mescidi Aksa'dır. Aralarında 40 yıl vardır.” buyurmuştur. ( Buhari) Mescidi Aksa, Mekke'deki Haremi Şerif ve Medine'deki Mescidi Nebevi'den sonra üçüncü mukaddes mescittir. Bu mukaddes mekanları Peygamberimiz(s) şöyle ifade etmiştir: ” Sadece üç mescit için özel olarak yolculuğa çıkılır: Mescidi Haram, benim Mescidim ve Mescidi Aksa.” Mescidi Aksa, insanlığın ilk kıblesidir. Nuh Tufanından önce ve sonra müminlerin ibadet ederken yöneldikleri kıbledir. Hicretin ikinci yılına kadar Müslümanların da kıblesiydi. ”Artık yönünü Mescidi Haram'a çevir. ” (Bakara.144) ayeti inince Peygamberimiz(s), namazlarında bundan sonra yönünü Mescidi Aksa'dan Mescidi Haram'a çevirdi. İslam tarihinde Mescidi Aksa'yı asıl öne çıkaran ve onu mukaddes kılan; Peygamberimizin(s) Mirac'a buradan yükselmesidir. Hicretten bir buçuk sene önce Allah'ın özel daveti üzerine Peygamberimiz(s), Cebrail'in (a.s) rehberliğinde bir Cennet bineği olan Burak'a binerek Mekke'deki Mescidi Haram'dan Kudüs'teki Mescidi Aksa'ya gelmiştir. Burada bütün peygamberlerle görüşmüş, onlara imam olarak iki rekat namaz kıldırmıştır. Bir hutbe okumuş ve ondan sonra göklere, ilahi huzura kadar yükselmiştir. Mirac hadisesi Kuran'da şöyle ifade edilmiştir: ”Ayetlerimizden bir kısmını, kendisine göstermek için kulunu bir gece Mescidi Haram'dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa'ya götüren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O, her şeyi hakkıyla işiten, her şeyi hakkıyla görendir.” (İsra.1) Mübarek kılınan Mescidi Aksa'nın çevresi, başta Kudüs olmak üzere Filistin topraklarıdır. Bugün Mescidi Aksa'nın kapladığı alan 144 dönüm kadardır. Eski Kudüs surları içinde etrafı ikinci bir surla çevrilidir. Şu anda Mescidi Aksa'nın dört minaresi vardır. Mescidi Aksa'nın genellikle namaz vakitlerinde Hıtta kapısı açıktır. Esbat, Magaribe ve Silsile kapıları Cuma günleri açılır. Esbat kapısı ya da Aslanlı kapıya; Hz. Yakub'un oğullarına nisbetle bu isim verilmiştir. Burası mescidin kuzeydoğu tarafının en son kısmıdır. Ziyaretçiler daha çok bu kapıdan girerler. Bu kapı aynı zamanda şehrin kapısıdır. Hıtta kapısı; Mescidi Aksa'nın kuzey kapısıdır. Bu kapıdan eğilerek girilmektedir. Mescidi Aksa'nın temelini atan ve ilk duvarlarını ören Hz.Davut'tur. Fakat tamamlayamadan vefat etti ve bitirilmesini oğlu Süleyman'a(a.s) vasiyet etti. Hz. Süleyman, önce Kudüs'ün etrafına beyaz taştan kalın ve uzunca bir sur yaptırdı, sonra mescidi tamamladı. M.S. 70 yılında Romalılar, Mescidi Aksa'yı yerle bir etti. Bu yıkımdan sonra geriye sadece Batı duvarının bir parçası olan ve bugün Müslümanlarca ” Burak Duvarı”, Yahudilerce de ” Ağlama Duvarı” olarak bilinen bölüm kaldı. Burası Yahudi emellerinin simgesi ve kutsal bir ziyaret yeri haline getirildi. Emevi halifelerinden Abdülmelik b. Mervan, bugün namaz kılınan ve Mescidi Aksa olarak bilinen caminin altında bulunan ve Mervan Mescidi olarak adlandırılan kısmı elden geçirdi ve cami haline getirdi. Daha sonra da mübarek taşın yani Sahra'nın üzerine bugünkü altın kubbeli mescidi inşa ettirdi. 1099 yılında Haçlılar, Mescidi Aksa'yı kiliseye çevirdiler. 1187′de Selahaddin Eyyubi, Mescidi Aksa'yı yeniden camiye çevirdi ve üç bin tahta parçasından oluşan muhteşem bir minber yaptırttı. Bu minberde hiç çivi kullanılmamıştır. Bu minber bir yahudinin camiyi ateşe vermesi ile tamamen yanmış ve yok olmuştur. 1923′te Türkiye'den giden Mimar Kemalettin Bey, Kubbetu's- Sahra ile birlikte Mescidi Aksa'yı da yeni baştan tamir etti. Mescidi Aksa, bugün bir orta ve üçer yan sahandan oluşmaktadır. Kıble tarafına paralel uzanan bir çapraz sahan ve bunun orta sahanla kesiştiği yerde de kubbe vardır. Mescidi Aksa'nın kubbesi birbirine geçmeli iki kubbeden oluşur. İçerideki kubbe ahşap; dışarıdaki kubbe ise dışarıdan görünen kurşun kubbedir. 1967′de İsrail askerleri camiye girerek Müslümanları şehit etti. PEYGAMBERLER MESCİDİ VEYA KADİM( ESKİ) MESCİDİ AKSA Mescidi Aksa'nın tam altında büyük bir mekan vardır. Caminin kapısından sekiz basamaklı merdivenle camiye girilir. Burada yüksek tavanı taşıyan kalın duvarlar bulunmaktadır. Alt tarafında ise mihrap ve minber vardır. Bu alt kata ”Eski Aksa” ismi verilir. Giriş kapısı Mescidi Aksa'nın önündendir. İçeride iki bölüm vardır.

 

Kubbetü's - Sahra

Kudüs'ün ve Mescidi Aksa hareminin bir sembolü olarak gördüğümüz altın kubbeli, mavi çinili olarak sekizgen biçimde olan cami Kubbetü's- Sahra'dır. İçinde bulunan ve İslam tarihinde ” Sahra”olarak bilinen mukaddes kaya insanlık tarihi kadar eskidir. Emevi halifesi Abdülmelik b. Mervan, Kubbetü's- Sahra'yı 691 tarihinde yaptırdı. İnşaat masrafları için ayırdığı parayı saklamak için Kubbetü's- Silsile ( Zincir Kubbesi) diye anılan binanın yapılmasını emretti. Rivayete göre bu binayı o kadar beğendi ki, Kubbetü's-Sahra'nın da aynı plana göre yapılmasını emretti. Sahra abanoz ağacından bir kafes ve dibadan perdeler ile çevrili idi. Sekizgen tarzında yapılan Kubbetü's-Sahra'nın yapımında Bizanslı ve Suriyeli sanatçılar çalışmıştır. Kubbetü's-Sahra'nın dört kapısı vardır. Kuzeyde Cennet kapısı, güneyde Kıble kapısı, doğuda Nebi Davud kapısı ve batıda Silsile veya Mağrib kapısı. Kubbetü's-Sahra'nın iç kısmının ilk bölümü, sekiz ayak ve bu ayakların arasında bulunan ikişer sütundan meydana gelmiştir. Kubbeyi tutan ikinci kısım ise dört ayak ve on iki sütunun taşıdığı ve on altı pencereli yüksek bir kasnağa oturan kubbeyle örtülüdür. Kubbetü's-Sahra'nın en gösterişli bezemeleri kubbe, kubbe kasnağı ve kemer aralarını süsleyen altın zemin üzerine sarı ve yeşil mozaiklerdir. Bugün Kubbetü's-Sahra'nın dışında gördüğümüz çini ve yazı 450 yıldır orijinal hali ile boy göstermektedir. [/toggle_content] [toggle_content title="SAHRA- MUALLAK TAŞI"] Sahra tam kubbenin altında bulunmaktadır ve altına merdivenle inilmektedir. Sahranın içi, mağara kısmı 70 kişiliktir. Tam orta yerinde tepede büyük bir delik bulunmakta, burada büyükçe bir avize asılıdır. Daha önceleri değerli bir inci, Hz. İbrahim'in kurban ettiği koçun boynuzu, Peygamberimizin(s) ve Hz. Ömer'in sancağı, Hz. Hamza'nın kalkanı; kubbenin ortasında sarkan bir zincirde asılı olarak muhafaza edilmekteydi. Bu emanetler sonradan Abbasiler tarafından Kabe'ye götürüldü. Sahra yarım daire şeklindedir. Yuvarlak yanı doğuya, düz yanı batıya bakar. Güneybatısında bulunan bir mermer sütun parçası üzerinde Peygamberimizin(s) Mirac gecesinde göğe yükselmek için Burak'a bindiği sırada oluşan ayak izi vardır. Ayak izi zarif bir kubbenin içinde bulunmaktadır. Bu kubbe, kıble tarafından, Sahra'nın altına inerken sol tarafta yer almaktadır. 11 basamakla inilen Sahra'nın altı olan mağaranın yüksekliği yaklaşık iki metre kadardır. Kubbetü's-Sahra'nın avlusunda sekiz adet kemer vardır. Kubbetü's-Sahra avlusunda müstakil olarak duran tek kubbeli, üçü açık, diğeri kapalı bulunan dört adet şirin yapı yer almaktadır. Bunlardan; Kubbetü'n- Nebi mihrabında, Peygamberimiz(s), Mirac gecesinde peygamberlere ve meleklere namaz kıldırmıştır. Kubbetü's- Sahra'nın dört kapısı bulunmaktadır: Aksa, İsrafil, Cennet ve Batı kapıları.

 

Zeytin Dağı

Bu dağ, Tur Dağı'dır. Hıristiyanlık inancına göre Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği yer burasıdır. Burada birçok kilise bulunmaktadır. Mescidi Aksa'nın tam karşısına düşen tepedir. Yahudilere göre, Kıyamet günü Cennete ilk ve en erken bu tepeye defnedilmiş olanlar girecektir. Bu yüzden bu tepe kutsaldır ve bu mezarlık dünyanın en pahalı mezarı konumundadır. Bu dağ, Kudüs için ruhla ceset gibi stratejik bir konuma sahiptir. Kudüs'ün gerek fethi, gerekse işgali hep bu tepeden gelen ordular tarafından yapılmıştır. Ayrıca Hz. Davut'tan Hz. İsa'ya kadar bütün peygamberler tarafından pek çok önemli olay burada cereyan etmiştir. Hz. Davut, M.Ö. 1049 yılında Kudüs'ün fetih ateşini ilk olarak Zeytin Dağı'nda yakmıştır. Hz. İsa, M.S. 30 yılında havarileri ile birlikte bu dağa çıkar, sohbet ederdi. Yahudiler, Hz. İsa'yı öldürmek için tuzak kurduklarında İsa(a.s.), Zeytin Dağı'na çıktı. Zeytin Dağı, asıl olarak Müslümanların nazarında mukaddes ve mühim bir dağdır. Tin suresinin ” İncire ve zeytine, Sina dağına, ve bu emniyetli şehre yemin olsun ki…” mealindeki ilk ayetlerinde geçen” zeytin” ifadesi bir rivayete göre bu dağa işaret etmektedir. Kudüs'ün fethi sırasında Hz. Ömer, bir süre bu dağda ikamet etmiştir. Hz. Ömer ve Selahaddin Eyyubi'nin askerlerinden şehit düşenler burada bulunmaktadır. Meşhur sahabi Selman-ı Farisi'nin türbesi Zeytin Dağı'ndadır. Hz. Meryem'in mezarı da Zeytin Dağı eteğinde Bab-ı Esbat tarafında yer olmaktadır. Burada Prenses Helenan'nın yaptırdığı ” Cismaniye” adında bir kilise vardır.

 

Burak Duvarı

Bu duvarın asıl adı Burak Duvarı'dır. Zira Peygamberimiz(s), Mirac'a çıkarken bu duvara Burak isimli bineğini bağlamıştı. Bugün ” Burak Mescidi” olarak bilinen mescidin batı duvarı, bu duvardır. Burak duvarının bulunduğu mekan, Selahaddin Eyyubi tarafından tamir ettirilmiş, inşa edilmiş ve vakfedilmiştir. Böylece Mescidi Aksa hareminin bir parçasıdır. Bu duvarın ait olduğu Süleyman Mabedi ( Beytü'l Makdis), Hz. Süleyman tarafından inşa edilmiştir. Duvarın uzunluğu yaklaşık 485 metredir. Yüksekliği 18 metredir. Duvardaki taşlardan bazılarının uzunluğu 12 metre, yüksekliği bir metre, ağırlığı ise 100 tondan fazladır. Yahudilerin en büyük emeli, yıkılan Süleyman Mabedi'ni orijinal haliyle yeniden yapmaktır. Ancak Ahd-i Atik'te nakledilen Beytü'l Makdis'in eski ölçülerine göre yeniden yapılması Kubbetü's- Sahra'nın yıkılmasına bağlıdır. Bugün Kudüs'ün tanıtıldığı turistik dökümanlarda Mescidi Aksa ve Kubbetü's- Sahra'nın bütünüyle yıkılarak yerine Süleyman Mabedi'nin yapılacağı ve nasıl bu hale getirileceği açıkça anlatılmakta ve mabedin maketi yer almaktadır.

 

Hz. Ömer Camii

Hz. Ömer, Kudüs'teki Kıyamet Kilisesi'ni ziyaret ederken namaz vakti girmiş, Patrikin ısrarına rağmen namazını kilisede kılmamış ve kilisenin güney tarafında yakın bir yerde kılmıştı. Daha sonra bu mekana Emeviler zamanında bir cami ve minare yapıldı. Cami iki bölümdür. Giriş bölümünden sağ tarafa bir kapı vardır, ikinci bölüme girilir. Burası daha geniştir. Tam ortasında bir kuyu vardır. Kıyamet kilisesinin çan kulesi ile caminin minaresi yan yanadır.

 

Kıyamet Kilisesi

Hıristiyanların inancına göre, Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesinden üç gün sonra naşını alıp bugünkü Kıyamet Kilisesi'nin bulunduğu yere getirdiler, buraya defnettiler. Defnettikleri gecenin sabahında mezarın açıldığına ve Hz. İsa'nın göğe yükseldiğine ve kıyamete yakın bir zamanda tekrar buraya geleceğine inanırlar. Bizans imparatoru Konstantin'in annesi Helena, 335 tarihinde bu kiliseyi yaptırdı. İranlılar Kudüs'ü işgal edince diğerleri ile birlikte bu kiliseyi de yakıp yıktılar. Daha sonra Rahip Modistos, 636 yılında Kıyamet Kilise'sini yeniden yaptırdı. Bu kilise, dünyanın en muhteşem, en güzel ve o zamana kadar en büyük ve bugün Hıristiyanlık aleminin en kutsal kilisesi olarak bilinir. Kilisenin içi altın mozaiklerle süslüdür. Kilise biri büyük, diğeri küçük olmak üzere iki kubbeden oluşur. Büyük kubbe, Hz. İsa'nın mezarının üzerinde yapılmıştır, diğeri de ” yarım dünya” olarak bilinen küçük kubbedir. Burada Hz. İsa'nın, doğumundan önce başlayarak hayat safhaları tasvir edilmiştir. Kilisenin içinde ilk girişte kapının karşısındaki büyük mermer taş, Hz. İsa'nın mezarının olduğu yeri simgeler. İçeride solda ise kilisenin ihtişamlı bol süslemeli muazzam absiti (cami mihrabı gibi) vardır. Hıristiyan mezhepleri arasındaki ihtilaflardan dolayı kilisenin anahtarının muhafazası ve her gün açılık kapanması işlerini iki Müslüman aile yürütür. Bu durum, Hz. Ömer zamanından beri böyle devam etmektedir.

 

Hz. Musa'nın Makamının Bulunduğu Külliye

Hz. Musa Külliyesi, Kudüs ile Eriha yolu üzerinde Lut Gölüne inerken, konum olarak deniz seviyesinden 300 metre kadar aşağıda yer alan coğrafi bir bölgede bulunur. Kudüs'e 28 km, Eriha'ya 8 km. dir. Bir yeşil otun dahi bitmediği, bir tek ağacın yeşermediği, alabildiğine çıplak, boz tepelerin ortasında çevreye maddi manevi hayat veren bir makam. Burası bir kervansaray, 5 dönüm bir alan üzerine kurulmuş, iki katlı, açık- kapalı 100 odadan oluşan, camii ve türbesi ile tarihi, manevi ve münzevi bir mekan. Caminin kuzeyinde mütevazı bir minaresi de mevcut. Hz. Musa'nın kabrinin üzerine türbeyi ve yanına mescidi il defa Memluk Sultanlarından Sultan Baybars yaptırmıştır. İlerisine de tamir ve bakım işlerinin yapılabilmesi için geniş bir arazi vakfetti. Kervansaray ise Osmanlı dönemi eseridir. Hz. Musa, 120 yaşında vefat etmiştir. ”Ulu'l Azm” denilen beş büyük peygamberden biridir. Kuran'da adı ve kıssası en çok geçen bir peygamberdir. İsrailoğullarını hidayete getirmek için çok büyük gayretler göstermiş bir nebidir.

 

Halil Şehri

HALİL ŞEHRİNDE HZ. İBRAHİM, HZ. İSHAK, HZ. YUSUF VE ZEVCELERİNİN KABİRLERİ Hz. İbrahim ve evlatlarının türbeleri, Halil şehrindeki Halil Camii'nin içindedir. Hz. İbrahim, hanımı Sare vefat edince içinde bir mağara bulunan ağaçlık bir arazi satın aldı ve hanımını buraya defnetti. Sare, 127 yaşında vefat etmişti. Daha sonra Hz. İbrahim, 175 yaşında iken ahrete irtihal edince aynı mekana defnedildi. Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İshak ve hanımı Rıfka da aynı yere defnedildiler. İleriki tarihlerde Mısır'da vefat eden Hz. İshak'ın oğlu Hz. Yakub ile hanımı Lamia'nın tabutları da bu mağaraya konuldu. Hz. Yusuf, Mısır'da vefat etmişti. Onu mermerden bir tabuta koyup Nil nehrine bırakmışlardı. Hz. Musa zamanında Allah'ın emriyle Nil nehrinden çıkartıldı, Halil'e getirildi ve mağarada yer kalmadığından mağaranın yanı başına defnedildi. Bu mağara, Bizanslılar tarafından bulunmuş ve üstüne kilise yapılmıştı. Kabirlere de işaret koymuşlardı. Emeviler zamanında kabirler açılıp bakıldığında bu mezarların Hz. İbrahim ve ailesine ait olduğu görüldü. Bunun üzerine kiliseyi camiye çevirdiler, kabirlerin üzerine de sanduka yaptılar. Halil Camii, mağaranın ölçüleriyle aynı ölçüdedir. 56 m. uzunluğunda 33 m. genişliğinde ve 15 m. yüksekliğindedir. 1967 işgali sonrası Museviler de camiye belli aralıklarla girip ayin yapmaya başladı. Bu devirde karşılıklı olarak ziyaret hürriyeti vardı. Fakat 1994 yılında 25 Şubat günü 15 Ramazan'a denk geliyordu. Cuma sabahı sabah namazında yaklaşık 1000 Müslüman vardı. Cemaat secde halindeyken Gold Stein adında fanatik bir Yahudi, makineli tüfekle insanları taradı. 29 kişi şehid oldu, 300 kişi de yaralandı. Bu olaydan sonra cami, 9 ay kapalı kaldı. Cami açıldığında ikiye bölünmüş olarak tekrar ibadete açıldı. Fakat caminin, Hz. Yakup ve hanımı ve Hz. Yusuf'un türbelerinin bulunduğu ön kısmı sinagoga çevrilmişti. Caminin tamamı senenin 10 günü Müslümanlara; 10 günü de Yahudilere veriliyor. Bu on gün Müslümanların ve Musevilerin bayram günleridir. Cami hafif yamaç bir yere inşa edilmiştir. Camiye 20- 25 basamaklı merdivenle çıkılır, caminin birinci kısmına girilir. Asıl caminin içine girmeden hemen karşıda yeşil renkli parmaklıklardan Sare'nin türbesi görülür. Caminin kapısından içeri girince sekizgen şeklinde iki büyük sanduka göze çarpar, sağdaki Hz. İshak'a, soldaki de eşi Rıfka'ya aittir. Aynı hizada caminin diğer kapısından geçerken hemen sağ tarafta Hz. İbrahim'in türbesi görülür. Türbenin hemen sağ tarafında kapının solunda dar bir köşede ise Peygamberimizin(s) mübarek ayak izi dikkati çeker. Peygamberimiz(s), Mirac gecesi Kudüs'e geldiğinde üç yere uğramıştı. Birincisi Hz. Musa'ya; ikincisi Mescidi Aksa'ya ve üçüncüsü de büyük dedesi Hz. İbrahim'e. İşte bu ayak izinin o zamandan geldiği rivayeti vardır. Yine aynı hizada birkaç metre ileride sağda Hz. Yusuf'un türbesi, yanında Hz. Yakup'un hanımı Lamia'nın türbesi, karşısında ise Hz. Yakub'un türbesi bulunur. Fakat bu üç türbe, Yahudilerin işgali altındaki sinagog bölümünde bulunmaktadır. Mezarlar asıl itibariyle caminin 15 m. altında yer alan mağarada bulunmaktadır. Caminin minberi; abanoz ve ceviz ağacından hiç çivi çakılmadan yapılmış olan çok kıymetli ve muhteşem bir minberdir .Yeni konmuş gibi durmakta ve üzerinde gergef gibi kufi kitabeli hat sanatının şaheseri görülmektedir. Kare kesitli tek şerefeli caminin iki minaresi de Memlükler tarafından yapılmıştır. Bugün türbenin üzerinde bulunan iyice solmuş ve rengini atmış olan örtüler Sultan Abdülhamit Han'ın gönderdiği örtülerdir.

 

Lut Gölü

Lut Gölünün tarih boyu değişen isimleri vardır. Tevrat'ta ” Tuz Denizi”, Batı kaynaklarında ve Arap dilinde” Ölü Deniz” denmektedir. İslam tarihinde Lut kavminin helak edildiği şehrin bulunduğu yer olarak geçer. Göl, etrafı açık renkli kireç taşından oluşan, kuzeyden güneye doğru uzanan derin bir çukuru kapsar. Gölün kuzeyden güneye uzunluğu 80 km. eni ise yaklaşık 16 km. dir. Lut gölü, deniz seviyesinden 400 m. çukurdadır. Herhangi bir akarsu ile beslenmez. Gölün suyunun derinliği ise güneydeki koyda 5- 6 metreyi geçmediği halde, diğer yerlerde ortalama 150 m. yi bulurken, kuzeye doğru ise 400 m. ye kadar iner. Gölün tuzluluk oranı binde 240′ı aşmaktadır. Bu durum açık denizlerde binde 35 civarındadır. Göl suyuna kötü bir tat ve yağlımsı bir hal veren, magnezyum klorür, sodyum klorür, kalsiyum ve potasyum klorürdür. Bugün Ürdün buradan potasyum ve tuz üretmektedir. Önceleri göl üzerinde faal bir biçimde ulaşım yapılırdı. Gölden elde edilen çamurun romatizma ve cilt hastalıklarına iyi geldiği söylenmektedir.

 

Beytülahm - Betlaham

İbranice ”Ekmek Evi” anlamına gelen Beytülahm, Kudüs'ün 10 km. güneyinde yer alır. Filistin Özerk Bölgesine aittir. İncil'e ve Müslüman coğrafyacılara göre Hz. İsa burada dünyaya gelmiştir. Yine Hıristiyanlarca Hz. Davut ve Hz. Süleyman'ın türbeleri de buradaki mağaradadır. Beytüllahm, tarih boyu hiçbir şekilde zarar görmedi. 400 sene kadar Osmanlı idaresinde kaldı. Burada, nerede ise bütün Hıristiyan mezheplerinden insanlar vardır. Özellikle şehir, Hz. İsa'nın doğumu( Christmas) kutlamalarında dünya Hıristiyanları tarafından ziyaret edilir. Hz. Meryem, Hz. İsa'ya hamile kalınca askerlerin ve çevrenin verdiği rahatsızlıktan dolayı Beytülahm'e göç eder. Burada bir mağaraya girer, tek başına yaşar. Doğumdan sonra da tekrar Kudüs'e döner. Bizans İmparatorunun annesi Helena, mağaranın üzerine ”Meryem Kilisesi” adıyla M.S. 333 yılında bir kilise yaptırmıştır. Kilisenin içinde sol tarafta bir boşluk vardır. Bu boşlukta Hz. Ömer, bir yolculuk esnasında namaz kılmıştır. Bu bölümden Hz. İsa'nın doğduğu yere merdivenle inilir. Hz. İsa'nın doğduğu yer, büyükçe gümüş bir yıldız ile işaretlenmiştir. Beytülahm'in %70′i Müslüman, %30′u Hıristiyan'dır.